Beni biliyorsunuz, öleceğimi bilsem de doğruyu söylerim. Bu hikayede çok güldüm, sizlerle paylaşayım dedim.
Kansızlık sebebiyle haftada hergün kan iğnesi olmaya hastaneye gidiyoruz. Dün gittiğimizde odalardan birinin kapısının önünde çok güzel bir orkide gördüm. Geçen haftalarda 2-3gün gene kapı önünde şakayık gülü vardı, çaldım resmen. Eve gelip yeni saksıya ektim. Güya çalma çiçek tutar derler ama şimdilik pek boynu bükük.
Sabah kan tahlili yaptırıp doktora gösterdik, tamam dedi. Pazartesi yeni kemoterapi yapılabilir dedi. Hemşire kızlara orkideyi çalacağım dedim, sizin hiç haberiniz yok dedim. Eve dönerken Derviş'e çiçeği almasını söyledim. O da çiçeği aldı ve eve geldik. Day'cım kahvaltıya geldi, sonra İdil'le Derviş babaanneyi görmeye ve şahane yaptığı içli köftelerden akşam için getirmeye gittiler. Abim bürosuna gitti. Aradan yarım saat geçmeden hemşirelerden biri arayıp, hasta refakatçisinin orkide konusunda çok terslik çıkardığını, kamera kayıtlarını istediğini, çiçeği geri getirmemizi söyledi. Bende Derviş dışarda 4-5 gibi getirebiliriz dedim. Sonra kendimi çok ama çok kötü hissettim. Tansiyonlar, nabız bir tuhaf oldum.
İdil halasında kuzeniyle kapalı havuz sefası yapmış. Yolda beni aradılar ve öğlen gideceğimiz arkadaşının doğum günü için giyinmemi söylediler. Giyindim ve kapıyı açar açmaz durumu Derviş'e anlattım. Adamcağızım haklı olarak çok sinirlendi bana. Neyse çiçeği ve doğum günü hediyesini alıp doğru hastaneye gittik. Arabada çıt çıkmıyordu ve İdil çok sessizdi. Bu mümkün değildi, İdil'in sustuğu nadiren görülürdü ki o da ceza aldığı zamanlardı. Hastaneye vardık, Derviş "Sen otur, ben gider kapıya bırakırım" dedi. "Yok, ben gidip hem özür dileyeceğim" dedim. Beni asansöre bindirdi.
Odaya gidip kapıyı çaldım, gençten bir refakatçi hanım. "Çiçek için" dedim "Evet, buyrun" dedi.
"2 gündür kapı önünde duruyordu, bende almayacaksınız zannettim.Gerçekten çok ama çok özür dilerim. Şahsen gelip özür dilemek istedim." dedim. "Önemli değil" dedi, geçmiş olsun dileklerimi ileterek aşağı indim. Derviş "Kadın kızdı mı?" diye sordu "Önemli değil dedi" diye anlattım.
Doğum gününe gittik, arabadan inince İdoş'a "Bir şey mi oldu, neden suratın böyle?" diye sordum, "Yok bir şey" dedi.Neyse doğum gününün yapıldığı eve girer girmez kızlara da anlattım. Ah-vah lar oldu. Eve döndük annem "Çiçek nerde? Doğum günü için mi aldın? Ben de eve aldın zannettim" dedi. "Yok, çaldım" dedim. Pamuk şok oldu "Nasıl çaldın? O ne biçim şey" dedi. Derviş "O söyledi, ben de beğendi diye aldım. Öte tarafta benim ellerim kesilecek" dedi. Bu sefer Pamuk "Ayyy, bunlar karı-koca hırsız olmuşlar!! Bir de çocuğa kızıyorsunuz! Siz böyle mi örnek olacaksınız bu çocuğa" diye yangına körükle girişti. İdoş hemen teyzesini arayıp "Teyze, annem var ya, hastaneden çiçek çalmış! Sonra ordan aramışlar, çiçeği geri götürdük. Ben çok korktum ya annemi tutuklarlarsa diye" diye mevzuyu uzata uzata anlattı. Sonra ablamla ben telefonda konuştum ama gülmekten konuşamadık. Bu arada annem hala "Çiçek-hırsız" muhabbetini yapmaktaydı. Mevzu en son İdoş'un Deida'sına skype'tan anlatıldı. "Deida, yarın geldiğinde annem sana durumu anlatsın"dedi. O da "Ne durumu? Seninle mi alakalı?" diye sordu. "Yok, annemle alakalı" dedi ve bu sefer yazarak olay Deida'ya da anlatıldı. En son Derviş "Kızım, halana da anlattın mı?" deyince "Ayyy, yeter ulan! Yaptık bir hıyarlık, aldık boyumuzun ölçüsünü" diye hönkürdüm. Derviş "Bundan sonra her çiçek gördüğümüzde alayım mı diye soracağım" dedi. İdil "Anne, hıyarlık ne demek?" dedi. "Aslında hıyar salata yapılan bir sebzedir ama aptalca bir şey yaparsın ve pişman olduğundan -yaptık bir hıyarlık- dersin" diye izah etmeye çalıştım.
Yani bu mevzu yakında dünyaya yayılırsa hiç şaşırmam....
12 Mart 2016 Cumartesi
7 Mart 2016 Pazartesi
İdil
İnsan evladı bebekken herşeyi kayıt altına alıyor, oturakta yaptığı ilk çiş, ilk sözler, yürüdü, uyumadı vs vs. Ama yavru büyüdükçe sorunları ve çatışmaları artıyor. Herşeye itiraz , sürekli memnuniyetsizlik. Sabır göstermesi bazen çok zor oluyor, bunda hastalığında payı çok büyük. Özellikle bazen söyledikleri içimi cızz değil cozz ediyor. Pet ct çekimi yapılmadan önce öğretmenine "Annem artık iyileşecek, bu son tedaviymiş" diye müjde vermiş. Arkadaşlarından birinin annesine de aynı müjdeyi vermiş. Zaten anneliğin gönüllü delilik olduğunu söylerdim, şimdi buna sürekli vicdan azabı ve anneliği sorgulama da eklendi.
Fakat bazı şeyleri unutmadan kayda almak lazım.Mesela;
Büyüdükçe gurmeliği tasdiklendi. Nugget olarak sadece 1 markayı yiyor, babası başka marka almış, bizimki ağzına sürmesiyle "Bu benim yediğim nuggettan değil, ben yemem" demezmi? Çevrede böyle çocuklar vardı ve ben hep "Çocuk ne bilsin o marka, bu marka, şımarıklıktandır" diyordum, aynı şeyi ben yaşıyorum. Babaannesi geldi ve peynirli pide ve lahmacun yaptırmış, onu getirdi. Tabii o pide taş fırında piştiğinden, üzerinde siyah odun tozu mu desem bilmem, birşeyler olunca hatun Babaanneyi üzmemek için "Babaannecim, ben senin lahmacunlarını daha çok seviyorum, onları yedim" dedi.
Büyüklerle yetiştiği için nezaket kurallarını uyguluyor, halam öldüğünde abim telefonda haberi verdi. Zaten uzun süredir çok hasta olduğundan bekliyorduk bu haberi. Ben "Ya, halam mı?" deyip anneme "Anne, halam ölmüş" deyince, bana sarıldı ve "Başın sağolsun annecim" dedi. Sonra ablamı ve abimi arayıp onlara da başsağlığı diledi. Banyo yapınca "Sıhhatler olsun" deriz, o da bize der. Uyumaya giderken "Allah rahatlık versin" deriz, o da bize der. Okula yollarken "Allah zihin açıklığı versin" deriz, o da teşekkür eder.
Kim nazını çeker, çok iyi bilir. Her gün Teyzesini arar "-Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar- hangisi ise-Teyzecim nasılsın" diye muhakkak hatır sorar. Zerrası'nı da öyle arar, olmadı f.b'dan görüntülü konuşur. İstediği neyse onlara anlatır ve çeşitli bahanelerle aldırır.Biz evde çok sarılan, öpüşen, ses yükseltmeden konuşan bir aileyiz. O da sarılmalara doyamaz, gelir sarılır ve "Annecim, saçımı okşar mısın? Beni sever misin?"diye kedilik yapar.
Tatilde öğretmenini özler, resimlerine bakar. "5.sınıf olunca ben öğretmenimi nasıl göreceğim?" diye kederlenir.
Romantik veya duygusal filmlerde ağlar, genelde göz yaşı hazırda bekler, hemen çeşmeyi açar.
Sürekli bir onaylanma isteği vardır. "Anne , bu kıyafet bana yakıştı mı?" "Anne, yazım güzel mi?" Sürekli bir "Anne"demesi vardır, bazen kızsam da sonra ona sahip olabilmek için neler çektiğimizi hatırlayıp, Allah'a bana Anne diyen, sağlıklı bir evlat verdiği için milyon kez şükrederim.
Bir de sürekli bir "Ben yapamam" ya da "Bilmem kim gibi çizemiyorum" şikayeti vardır. Hemen morali bozulur. Halbuki hep "Sen yaparsın, herkesin farklı alanlarda yeteneği var, senden çok kitap okuyan kimse yok" gibi pohpohlamalar yaparım ama demek ki ilk önce olumsuz düşünmek huyunu benden almış. Örneğin; 4. sınıfta din dersi var denilince panik halinde ağladı. "Ben bu şeyleri ezberleyemem, çok unutkanım biliyorsun, ya öğretmen bana kızarsa" diye salya sümük oldu. Daha ilk duayı beraber ezberleyince bu korkusu bitti.
Bilgisayar mezvusunda ise canavar. Tüm arkadaşlarının 2.sınıftan beri i pad ya da tableti var, bize de yoğun baskı yaptı ama 4. sınıfı takdirle geçerse alacağımızı söyledik. Ne kadar geç, o kadar iyi. Biriktirdiği harçlıklarla mp4 aldık, kuzenine giderse de orada oynuyor. Ama bilgisayar onun için vazgeçilmez. Hem youtube'dan müzik açıyor, hem oyun oynuyor, hemde youtube'dan oynadığı oyunları anlatan videoları izliyor. Kitap dışında muhakkak tv ve telefonla haşır neşir. Benim telefon "akıllı" olmadığından babasının telefonu ile oynuyor. Ancak bahçeye çağrıldı mı hepsi bitiyor. Yaz gelse de bahçe sezonu açılsa..
Bunlar bastondan evvelki resimler
Bu da öteki kuşumuz Aşkım ölünce aldığımız "Zühtü". Benim çocukluk zamanımda "Ben sana yandım Zühtü"diye bir türkü vardı. Alt komşumuz Esin Teyzeninde aynı bu kuştan vardı ve adı da Zühtü'ydü. 80'lerdeki sağ-sol olaylarında annemin evinin altında Akba.nk olduğundan bankayı yaktılar, biz kendimizi zor kurtarmıştık. Annem "Altınlarım-halılarım" diye ağlarken ki öyle çok altını falan yoktu, Esin Teyze'de histerik şekilde "Gülnaz kız, Zühtü yandı içerde" diyordu. Adı burdan geldi.
Bunlarda baba-kızın ne kadar benzediklerine bir başka kanıt. Cl.ash of Titan mı ne oynuyorlarmış, İdil "Saldır baba o köye"diye gazlamaya çalışırken babası bilmem kaç altın yoksa boşuna saldırmamak gerektiği konusunda taktiksel bilgiler veriyordu.
Bunlarda Anneannenin yatmadığı ve hevesle torunuyla balon oynadığı, kankası ile ve Annemin kullandığı tabirle "Sefa P.zvengi" İdil. Bir masada, kuru sandalyede, sehpa üstünde bilgisayar kullanırken bu zottik işte böyle yaylım yaylım yayılarak bilgisayar kullanmaktadır.
Rabbim hepimizin evlatlarını iyilerle, iyiliklerle, hayırlı işlerle karşılaştırsın. Onlar sağlıklı olsun, bize yeter.
Fakat bazı şeyleri unutmadan kayda almak lazım.Mesela;
Büyüdükçe gurmeliği tasdiklendi. Nugget olarak sadece 1 markayı yiyor, babası başka marka almış, bizimki ağzına sürmesiyle "Bu benim yediğim nuggettan değil, ben yemem" demezmi? Çevrede böyle çocuklar vardı ve ben hep "Çocuk ne bilsin o marka, bu marka, şımarıklıktandır" diyordum, aynı şeyi ben yaşıyorum. Babaannesi geldi ve peynirli pide ve lahmacun yaptırmış, onu getirdi. Tabii o pide taş fırında piştiğinden, üzerinde siyah odun tozu mu desem bilmem, birşeyler olunca hatun Babaanneyi üzmemek için "Babaannecim, ben senin lahmacunlarını daha çok seviyorum, onları yedim" dedi.
Büyüklerle yetiştiği için nezaket kurallarını uyguluyor, halam öldüğünde abim telefonda haberi verdi. Zaten uzun süredir çok hasta olduğundan bekliyorduk bu haberi. Ben "Ya, halam mı?" deyip anneme "Anne, halam ölmüş" deyince, bana sarıldı ve "Başın sağolsun annecim" dedi. Sonra ablamı ve abimi arayıp onlara da başsağlığı diledi. Banyo yapınca "Sıhhatler olsun" deriz, o da bize der. Uyumaya giderken "Allah rahatlık versin" deriz, o da bize der. Okula yollarken "Allah zihin açıklığı versin" deriz, o da teşekkür eder.
Kim nazını çeker, çok iyi bilir. Her gün Teyzesini arar "-Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar- hangisi ise-Teyzecim nasılsın" diye muhakkak hatır sorar. Zerrası'nı da öyle arar, olmadı f.b'dan görüntülü konuşur. İstediği neyse onlara anlatır ve çeşitli bahanelerle aldırır.Biz evde çok sarılan, öpüşen, ses yükseltmeden konuşan bir aileyiz. O da sarılmalara doyamaz, gelir sarılır ve "Annecim, saçımı okşar mısın? Beni sever misin?"diye kedilik yapar.
Tatilde öğretmenini özler, resimlerine bakar. "5.sınıf olunca ben öğretmenimi nasıl göreceğim?" diye kederlenir.
Romantik veya duygusal filmlerde ağlar, genelde göz yaşı hazırda bekler, hemen çeşmeyi açar.
Sürekli bir onaylanma isteği vardır. "Anne , bu kıyafet bana yakıştı mı?" "Anne, yazım güzel mi?" Sürekli bir "Anne"demesi vardır, bazen kızsam da sonra ona sahip olabilmek için neler çektiğimizi hatırlayıp, Allah'a bana Anne diyen, sağlıklı bir evlat verdiği için milyon kez şükrederim.
Bir de sürekli bir "Ben yapamam" ya da "Bilmem kim gibi çizemiyorum" şikayeti vardır. Hemen morali bozulur. Halbuki hep "Sen yaparsın, herkesin farklı alanlarda yeteneği var, senden çok kitap okuyan kimse yok" gibi pohpohlamalar yaparım ama demek ki ilk önce olumsuz düşünmek huyunu benden almış. Örneğin; 4. sınıfta din dersi var denilince panik halinde ağladı. "Ben bu şeyleri ezberleyemem, çok unutkanım biliyorsun, ya öğretmen bana kızarsa" diye salya sümük oldu. Daha ilk duayı beraber ezberleyince bu korkusu bitti.
Bilgisayar mezvusunda ise canavar. Tüm arkadaşlarının 2.sınıftan beri i pad ya da tableti var, bize de yoğun baskı yaptı ama 4. sınıfı takdirle geçerse alacağımızı söyledik. Ne kadar geç, o kadar iyi. Biriktirdiği harçlıklarla mp4 aldık, kuzenine giderse de orada oynuyor. Ama bilgisayar onun için vazgeçilmez. Hem youtube'dan müzik açıyor, hem oyun oynuyor, hemde youtube'dan oynadığı oyunları anlatan videoları izliyor. Kitap dışında muhakkak tv ve telefonla haşır neşir. Benim telefon "akıllı" olmadığından babasının telefonu ile oynuyor. Ancak bahçeye çağrıldı mı hepsi bitiyor. Yaz gelse de bahçe sezonu açılsa..
Bunlar bastondan evvelki resimler
Bu da öteki kuşumuz Aşkım ölünce aldığımız "Zühtü". Benim çocukluk zamanımda "Ben sana yandım Zühtü"diye bir türkü vardı. Alt komşumuz Esin Teyzeninde aynı bu kuştan vardı ve adı da Zühtü'ydü. 80'lerdeki sağ-sol olaylarında annemin evinin altında Akba.nk olduğundan bankayı yaktılar, biz kendimizi zor kurtarmıştık. Annem "Altınlarım-halılarım" diye ağlarken ki öyle çok altını falan yoktu, Esin Teyze'de histerik şekilde "Gülnaz kız, Zühtü yandı içerde" diyordu. Adı burdan geldi.
Bunlarda baba-kızın ne kadar benzediklerine bir başka kanıt. Cl.ash of Titan mı ne oynuyorlarmış, İdil "Saldır baba o köye"diye gazlamaya çalışırken babası bilmem kaç altın yoksa boşuna saldırmamak gerektiği konusunda taktiksel bilgiler veriyordu.
Bunlarda Anneannenin yatmadığı ve hevesle torunuyla balon oynadığı, kankası ile ve Annemin kullandığı tabirle "Sefa P.zvengi" İdil. Bir masada, kuru sandalyede, sehpa üstünde bilgisayar kullanırken bu zottik işte böyle yaylım yaylım yayılarak bilgisayar kullanmaktadır.
Rabbim hepimizin evlatlarını iyilerle, iyiliklerle, hayırlı işlerle karşılaştırsın. Onlar sağlıklı olsun, bize yeter.