27 Ocak 2017 Cuma

Bizim tatil nasıl geçiyor

Bir ön-ergen daha nasıl oyalanabilir, animasyona soğuk bakan Derviş bile Moana'ya götürdü zottiği.
Teyzesi örgü öğretti, gün aşırı Barbie'lerle oynadık, halen de oynamaya devam edeceğiz.

Bakın Barbie evimiz nasıl görünüyor






Bu arada Pamuk ne mi yapıyor

Sabah 06.30'da kalkıyor üçlü kanapeye yatıyor. Kahvaltıya kadar böyle. Saat 13.15 civarı  - saatler tam böyle kesin- evdeki hanıma sesleniyor.
"Kati, acıktımmm"  diyor. Yemeği jet hızıyla yiyor. Kati tepsiyi almaya geldiğinde
"Akşam ne yiyeceğiz?" diyor. Sonra unutuyor, günde en az 3 kez soruyor. Kulak duymadığından bağırıp duruyoruz.
İdil kuzum koltukları birleştirip kitap okuyor, tablet oynuyor.

İlk öğrencisi der annem, bu da kuzumuzun örgü macerasından kareler.



Örgü sonucumuz petshop minişlere battaniye oldu, yeni hedef Barbielere battaniye. Kışın sıcak sıcak uyusunlar diye.

 Daha ne yapalım yahu?



21 Ocak 2017 Cumartesi

Ortaokul'un ilk karnesi

Yine yanında olamadığım bir karne günü daha... Ablam, meleğim yine yetişti imdada. Kahrolsun 3.kata konuşlanan sınıfa!

Yine takdirle bizi gururlandırdı kuzum. Akşamda arkadaşları ve anneler buluştuk. Çocuklar birbirini özlediği ve parka gittikleri için onları fotoraflayamadık ama çektiklerimiz burada.

Tüm öğrencilere iyi tatiller, tabii annelere de SABIRR.









,

17 Ocak 2017 Salı

Yetki devri

İdil doğduğunda çalışıyordum, anneme bakan hanım İdil'e de bakmayı teklif edince annemle birlikte oturmaya başladık. Önce kışın annemde - merkezi sistem kaloriferi olduğundan- hem o hem biz ısınma bedeli ödemeyelim diye, yazın bizim ev daha serin olduğundan, bizde kalmaya başladık. Sonra evleri komple birleştirip birlikte yaşamaya başladık. Evde emrine amade 2 kadın + teyzesi ile İdil pohpohlanarak büyüdü.  Oyun mu oynamak istiyor, hemen biz oynamaya başlarız. Bakkala mı gitmek istiyor, hemen bakıcı veya ben İdil'le bakkala giderizz.
Derviş eski moda bir babadır. Çukurovalı olduğundan hemen sövmeye başlar, kızdı mı aşırı tepki  gösterir, gören duyan bu adam bizi duvardan duvara atıyor zanneder, halbuki pamuk gibidir. O dönem Bahçeşehir'de çalışıyordu. Sabah 06.30'da çıkar, şanslıysa akşam 21.00'de eve gelirdi. Dolayısıyla İdil'in babasıyla çok teşvik-i mesaisi olmazdı.
Hafta sonları alışveriş sırasında her hafta ama her hafta İdil oyuncak mağazasına bakmak ister,  Derviş sinirlenir,  mutlaka her hafta kavga ederlerdi. Derviş bağırır, İdil ağlar, o ağladı mı Derviş daha dellenir, bir meydan muharebesi başlardı.
Bir süre sonra İdil'i alışveriş için ben ayrıca götürüyordum, canı istediği gibi oyuncakçıları gezer, sinemaya girer, yemek yer, bir güzel vakit geçirirdik.
Sonra benim hastalanmamla işler değişti. Derviş 2 yıl işten ayrılıp benimle ilgilendi. İdil babasına doydu. Sonra Kozzy'ye yakın işe girince akşam en geç 19.00'da evde olduğundan birlikte vakit geçirmeye başladılar. Eskiden yaptığım pek çok şeyi yapamadığımdan artık vicdanen kendimi rahatlattım ve yetki devri yaptım. Alışverişe ikisi beraber gidiyor ve kan çıkmıyordu. Bir şekilde anlaşıyorlardı. Bana bir şey için sorduğunda, mesela "tableti arkadaş toplantısına götürebilir miyim?" dedi mi hemen "babana sor" diye sorumluluktan sıyrıldım. Hem kendimi rahatlattım, hem İdil babasıyla nasıl anlaşacağını öğrendi hemde Derviş  çocukla nasıl başa çıkabileceğini gördü.
Hanımlar burdan size sesleniyorum, bırakın sorumluluklarınızı paylaşın, babayı da terbiyeye katın, hiç merak etmeyin herşey yoluna giriyor. Kadınlar her zamanki gibi mükemmeliyetçi olduğundan her zaman kendini eleştirir, kendine bir sürü eziyet eder. "Şunu eksik yaptım,bu çocuk benim başarısızlığım yüzünden böyle" diye kendini yer bitirir. Halbuki erkekler öyle analiz bilmem ne, öyle bir dertleri yok. "Hayır"diyor ve sonrasında çocuk ağlasa da hiç dert etmiyor. Çocuk ta durumu tarttığında babadan vicdan meselesi ile bir şey elde edemeyeceğini anlar ve mevzuyu uzatmaz. Sen sağ, ben selamet.....

11 Ocak 2017 Çarşamba

Karlar düşer, düşer ağlarım

Ben kar sevmem. Hatta bana bedava Uludağ tatili verseler istemem.
Günlerdir hevesle kar bekleyen İdil, okullar da tatil olunca delirdi desem yeridir.
Yarabbi, gece 2'de kalkıp pencerede kar beklemek, ilk kar görününce perdeleri ardına kadar açmak,  aşağı kar oynamaya ne zaman ineceğiz diye kankisinin annesini telefonla taciz etmeler v.s.
Fekat, kahpe kader onu ve anneanneyi gribimsi bir hastalığa yakalattı. Öksürüyorlar, afedersiniz b.algam var, ateş İdil'de var, midesini bozduğu için kusuyor, anneanne ise nefesini zor alıyor.
Tabii bu hastalık sebebiyle dışarı çıkması yasaklanınca "Tek isteğim kar'dı, Şimdi ne yapayım? Ne güzel yağıyor,ama ben elleyemiyorum bile." diye isyan içinde boncuk boncuk ağladı. Hadi dedim klimanın üstümdeki birikmiş karla 10 dk oyna, yeterli gelmedi, anneanne ile ikisi camın önünde kar seyrettiler.


 Sonra anneanne oturmaktan yorulup koltuğuna yatınca bizim kuzu koltuğa resmen tüneyip sessiz ağlamalar devam etti. Sonra iki koltuğu birleştirip yatak yaptı, bana da ayıcığı ile kendine kitap okutturdu. 15 sn geçmeden sızdı. 3 saat uyudu.





Sonra uyandı, koltuğu gene pencereye dayadı ve üzgün üzgün oturup ağladı. 2 gün dışarı çıkarmadım, düzelir gibi olunca 3.gün 30 dk. oynadı arkadaşlarıyla ve benim vicdan azabım nihayete erdi. Ulan kar, bir daha gelme. Zırıl zırıl ağlayan çocuk istemiyorum. Mütemadiyen "Ya kar biterse? Ben oynayamadan biterse ne yaparım? diye bütün gün mızırdanan bir çocuğa katlanamam.