23 Aralık 2013 Pazartesi

Türk'ün pedagogla imtihanı

İdil'in okula gitmeme, ağlama problemleri artık gündelik hale gelince, eski çalıştığım işyerinden arkadaşım Fatma , sağolsun araştırıp bana bir isim önerdi. Üstüne İdil'in eğer okula gelmezse okulda durmak istemediği ve yapıştığı arkadaşı da başka okula yazdırılınca konu tavan yaptı.
İlk seansı aile ile beraber yapmak istediğinden ve Derviş böyle psikiatrist, pedagog gibi kavramlara şiddetle karşıyken önce onu ikna etmek için tüm masumiyetimle
"Ayyy, ben birşey yaptım ama bana kızma" dedim.
Yeminle o bakışı görmeniz lazımdı. "Acaba benim avrat kimi kesti? Katil mi oldu? Gene ne salaklık çıktı bunun başının altından?" gibiydi.
Durumu anlattım, cumartesi randevu aldım dedim
"İkiniz kalkın gidin o zaman" dedi.
Neyse, bir şekil ikna ettik vs. İdil'e de "Senin gibi okula giderken ağlayan, bazı sıkıntıları olan çocuklar için bir doktor var. Ama ilaç, tahlil falan yok. Sadece sana ve bize sorular soracak ve bize çözüm yolları sunacak" dedim. Tabii bu doktora gitme gününe kadar 3 kez tekrar soruldu, tekrar aynı cevap verildi.
Sabah doktora gidildi. Kadına önce benim sağlık sorunlarım, sonra İdil'in okul konusu anlatıldı.
Kadın sordu
"Size İdil'deki sorun ne?"
Ben " Benim hastalığım, okulun değişmesi, kendi öğretmeninin hastalanması, 3. kez öğretmen değişmesi, sıkı sıkıya bağlandığı arkadaşı başka okula gitti ve böyle oldu" dedim.
Derviş
"Şımarıklığından" dedi.
Kısa ve öz. Herhangi bir çözümlemeye gerek yok yani.
Sonra "Evde kimin sözü geçer?" sorusuna
"Benim değil, anasının" cevabı geldi.
Halbuki sırf o istemediğinden alışveriş, oyuncakçı gezileri, tiyatro ve bale gibi etkinlikler anne-kız olarak yapılıyor, park vs haftasonu gidilmiyor vs vs.
Sıra geldi İdil'e, kadın sordu
"Buraya niye geldiğini biliyor musun?"
"Yooo!"
"Peki okulu seviyor musun?"
"Evet, seviyorum"
"Arkadaşlarınla aran nasıl?"
Hani o "kızlar benimle oynamıyor, beni aralarına almıyor, tenefüse o yüzden çıkmıyorum, kimse benimle oynamadığından sınıfta öyle oturup üzülüyorum" diyen tip
"İyiii" demez mi?
"Peki evdeki kuralları biliyor musun?" sorusuna ki bu konuda yakın zamanda ödev bile yaptık
"Bilmiyorum" cevabı verdi!
Orda elime kırbaç, kemer vs birşey alıp bu ikisini dövesim geldi, feci şekilde!
Kadın bana annemle olan ilişkimi sordu.
"Annem bizi severdi ama sinirliydi, döverdi de. Ama o devirde tüm anneler öyleydi, biz hiç kafaya takmadık. Ne yapsın kadın? Kısıtlı para, 3 çocuk, psikiatrik hastalığı, ölen 3 çocuğu... Normal yani böyle olması. Ama ben hiç onun sevgisiz olarak hissetmedim." dedim.
"Anneninize niye kızmıyorsunuz hala? "dedi.
"Kadın 82 yaşında, kızsam ne olacak. Bu saatten sonra değişmez ki" dedim.
Bana tüm kanserlerimin annemle olan ilişkim yüzünden olduğunu, çünkü tiroid hastalığının söyleyemediğin şeylerden dolayı, meme hastalıklarının içine attığın kızgınlıklar ve büyük bir sır yüzünden olduğunu söyledi. Annem ilk 2 kanseri bilmediğinden doğumdan sonra evde bunu sır olarak saklamak çok yanlışmış. Doğrudur. Bana kişisel gelişim kitaplarından olumlu düşünce gücü ile ilgili 3 kitap önerdi.
"Siz annenizle olan ilişkinizi çözmeden kızınızla olan ilişkinizi çözemezsiniz. Hayır demeyi öğrenin" dedi.
Derviş annemi anlattıysa da "Ne kadar hayırda deseniz kayınvalidem gene de onu size sürekli hatırlatır. Yaklaşık 5 yıldır deep freeze aldırmak için ne çocuğun sağlığından, ne kışın sebzeye para vermekten bahsedip durur. Üstelik söyler, sizi kızdırır, sonra sanki o hiçbirşey yapmamış, siz kendi kendinize dellenmişsiniz gibi olur" dese de kadın "Siz kendinizi değiştirin" dedi.
Sonra İdil'e işte yemek yedi, sticker yapıştır, kendi giyindi, sticker yapıştır, tv yarım saat diye tablo yapın dedi.
İlk gün eve geldik, tv kapandı ama baba mutfağa gidip tv'yi açtı.
"Bana mı ceza verdiler, ben seyrederim arkadaş" dedi. Eh, evde tv olmayınca ne oldu? "Anne benle oyna" baskısı. Oynadık tabii ama annenin hali var mı yok mu soran yok!
Sticker tablosu yapıldı, azimle 3-4 gün işaretlendi. Evde kurallar tablosu yapıldı, asıldı.
Akşam baba yatıracak dendi ama adam zaten saat 20.30-21.00 eve giriyor, o saatte çocuk zaten uyuyor. Haftasonu sabah 07.30'da kalkan çocuk gizlice tv seyretti, baba onu bastı, sonra bana
"Dedektif gibi bunun peşinde mi gezecem lan ben" diye şarladı.
Edit : Yemek konusunda da sadece yarım saat verin ve sonra yemezse toplayın dedi. Yermi kardeşim Türk çocuğu! O gün bugün 10 dakika geçmeden "Ben doydum" deyip kalkıyor. "Yediği kadar yesin, zorlamayın" düsturunu da hatırlatarak, "Ben doydum,şimdi abur cubur istiyorum" diyor. Tabii her zaman abur cubur yiyemese de , olsun o "doydu"! Batıdan alınan hiçbirşey bizim Türk'leri kesmez arkadaş!!!
En sonunda bu nedenler anlatılıp, "Ben pedagog'dan vazgeçtim" deyinde
"... hıyar diyene duz (tuz) olup goşarsan (koşarsan) aha böyle olur!" diye fırçayı da attı!
Yani olan bizim 200 TL'ye oldu!

20 Aralık 2013 Cuma

7 yaşında ön-ergen olunur mu?

İnsan 7 yaşında kapısına böyle bir yazı asar mı?
"İdil Çifçi, 2-H, özel oda, kapıyı çalınız, filimli oda (imla yanlışları ona aittir) , şifre 1 2 4 5 6 e f , Tuba, Muhammet, Ayşen, İdil Çifçi izinsiz girebilir"
Ön-ergen desemmm niye şifreyi yazıyorsun? Şapşal işte!



Dün okulda yerli malları haftası kutlandı, çok istediği için gittim, o da çok sevindi. Veliler okuldan ayrılırken yine ağladı diye lunapark rüşveti verdik ve ilk defa arabayı lunaparkta kendisi sürdü. Bendeki gurursa sanki kız Formula 1'de şampiyon olmuş düzeydeydi.
Gariban Potuk'sa o kadar güzel uyuyor ki ...

 Günler böyle geçiyor burada, sakin.

19 Aralık 2013 Perşembe

Şikayetim var bu eğitim sisteminden!

Yahu tamam yaşlıyım ama devir de herhalde bu kadar değişmedi. İnsanların zeka seviyesi 30 senede bu kadar yükseldiyse, biz niye hala moronlar tarafından yönetiliyoruz ve hala neden %50'miz gidip moronlara oy veriyor? Tamam yönetenlerde yaşlı ama oy verenlerin hepsi yaşlı değil, doğru kararlar verebilirlerdi değil mi??
Neyse, konumuz eğitim sistemi de neden moronlardan bahsediyorsun demeyin, o moronlar bu eğitim sistemini getirdi.
Geçen sene 66 ay yukarısı direkt ilkokula başlatınca, devlet hastaneleri de rapor vermeyince bizde MECBUREN okula başladık ki kanun bu sene yine değişti, artık 69 aydan yukarısı direkt okula başlatılıyor!!
Hadi harf öğrendiler falan sene bitti.
Bu sene bir matematik soruları geliyor, aklım almıyor.
Şimdi Allah aşkına söyleyin. İlkokul 2. sınıfta bu problemleri çözerse, bu çocuk lisede uzay bilimlerine başlamalı bence. Ya da madem bu kadar hızlı giriş yapılıyor, kalan 10 senede bunlar daha ne öğrenecek?
Soruya bak :
Ali çarşamba günü 8 mt, perşembe günü çarşamba gününde yaptığından 5 mt daha fazla, cuma günü perşembe günü yaptığından 3 metre daha fazla yol yapmıştır. Ali 3 günde toplam ne kadar yol yapmıştır?
Şimdi 2. sınıf öğrencisine bu temel veriliyor mu ki
çarşambayı 8 mt
perşembe 8+ 5 = 12 mt
cuma 12 + 3 = 15 mt
Toplam = 35 mt diye hesaplayacak?
Diğer soru
7 tavşan ve 4 tavuğun toplam kaç ayağı vardır?
Şimdi bu garibanlar tavşanı sadece çizgi filmlerde gördüğünden, o tavşanda 2 ayağının üstünde durduğundan hepsi tavşanların 2 ayağı ve 2 eli var zannediyor. Canlı tavuk görmediklerinden kaç ayağı var emin değiller. Bu durumda nasıl mantık yürütüp
7 tane 4 ayak = 28 ayak 
5 tane 2 ayak = 10 ayak
Toplam 38 ayak diyebilir????

Bizim öğretmen hasta olduğundan bu sene 3 ayrı öğretmen geldi.
Birinci öğretmen sadece 1 hf durdu, daha çocukları tanıyamadan 2.öğretmen geldi ki bu hanım resim öğretmeni. Olabilir diyeceksiniz, tabii olabilir ama bu hanım bazı derslerde hamur oynatıyor, sebep olarak da "Çocuklar daha küçük, bu kadar baskıyı kaldıramaz. Kafaları boşalsın diye hamur yapıyoruz" diyorsa, bu hanım bu temeli veriyor mu ki bu sorulara cevap vermesi çocuktan bekleniyor?
3. gelen öğretmenin de emekli olup sonradan sözleşmeli olarak geldiğini, çocuklardan birini tokatladığını, konuşmaya giden veliye "Çok yaramazdı, hem o tokat sayılmazdı" dediğini belirtmeden geçemeyeceğim!!
Hadi bunları geçtik. Hala ve hala "Atatürk dayısının çiftliğinde kargaları kovalardı, yurttan düşmanı kovdu" seviyesi ile Atatürk'ü öğrenen çocukların
Atatürk'ün hizmetlerini ödev olarak hazırlaması ve bundan sınav olmasına ne demeli?
Şimdi sen ne öğrettin de çocuk
Harf devrimi
Soyadı kanunu
Kıyafet devrimi
İktisadi devrim
Medeni Hukuk
Kadınlara eğitim ve seçme hakkı vs vs
öğrenecek?

Tabii olarak bunları onun anlayacağı dilde anlattım. Hikaye gibi.
"Eskiden arap harfleri vardı  - görsel olarak Kur'an açıp gösterdik-. Kimse anlamadığından şimdi kullandığımız harfleri Atatürk bize öğretti - kara tahta başında Atatürk resmi ile pekiştirdik-.
Eskiden kimsenin soyadı yoktu, mesela baban bugün soyadı olmasa Şakir oğlu Semih efendi, ben de Ömer kızı Ayşen hanım olacaktım. Ama Türkiyede bir sürü Şakir oğlu Semih var, karışıyordu. Atatürk herkese kendi soyadını seçmesini söyledi. Şakir dedenin babası Çifçi soyadını seçmiş. Şimdi babanı kimse ile karıştıramazlar, çünkü soyadı var. Kıyafet devrimi ise, eskiden erkekler fes giyermiş, kadınlar çarşaf, - görsel olarak Osmalı kıyafetleri resimleri gösterildi- "ayyy, ne çirkinmiş" dedi, şimdi ise güzel güzel kıyafetler giyebiliyoruz. İktisadi devrim ise çiftçiye yardım edildi bedava tohum verildi. Medeni Kanun ise eskiden şeriat kanunları vardı. Mesela eğer biri hırsızlık yaparsa elini keserlerdi. Sonra Atatürk yeni kanunlar yaptı. Şimdi hırsızlık yaparsan hapse giriyorsun ama elin kesilmiyor. Hapisten çıkınca iş bulup yine çalışabilirsin ama elin olmasa çalışamazsın.
Kadınlar, kızlar eskiden okutulmazdı. Atatürk onların okula gönderilmesini sağladı. Böylece kadınlar eğitimli ve akıllı oldular. Hani anneannenin evinin orda okulda oy vermeye yani seçime gitmiştik ya, eskiden olsa biz kadınız diye oy vermezdik ama Atatürk bize bu imkanı verdi."

Şimdiiii bu kadar laf kalabalığından İdil'in aklında ne kaldı?
"Birşey yaparsan elin kesilirdi artık kesilmiyor"
"Dedem Çifçi soyadını bize vermiş"
"Kızları okula Atatürk yollamış", fısıltılı bir sesle -keşke yollamasaymış- diye de ekledi:)D
Tabii öğretmen sınav yapınca bunları yazıp 0 aldı.
Sonra bir hak daha vermiş İdil'e.
Hadiii oturup hepsini ezberlettik. 100 aldı ama öğrendi mi?
HAYIIIIIRRRR! Ne elde ettik hiç!!
Ama ders kitaplarında bundan mesela, her bölüm Atatürk'ün bir hizmetini onların anlayabileceği gibi anlatsalar ve ondan sınav yapsalar. Çocuklar da ezberlemese de anlasa, öğrense?
Neden hala "karga kovalayan, sarışın, mavi gözlü" diye Atatürk'ü tanıtıyorlar? Çünkü onu akılları sıra küçültecek, önemsiz gösterecek ve hafızalardan silecekler. YEMEZLERRRRRR!!!!

8 Aralık 2013 Pazar

İdil 7 yaşındaaa

 Önce itina ile elbise ve ayakkabı seçildi.

 Pozlar verildi. 3 diş eksik olsa da keyifler tamdı.


 En yakın kanka ile beraber arkadaşları ile buluştu







 Pasta üflendi, hediyeler alındı.




 Bir hafta sonra akşam ise aile arası kutlamalar yapıldı.











Tüm en sevdikleri elleri kolları dolu geldi, yedik içtik, bol kahkaha attık. Tuniş ile oynadı, Cansu ablası ile oynadı. Harika vakit geçirdi.
Aslında hiç ama hiç halim yoktu ama doğum günü 1 kez oluyor, giyindik, makyaj yaptık, peruk taktık. Hepimiz için iyi oldu.
Canım kızım, iyi ki doğdun ve iyi ki benim kızım oldun. Seni çok ama çok ama çok ama çok seviyorum. Umarım bir an evvel sağlığıma kavuşur ve çoooook uzun yıllar seninle beraber yaşarım.
Ömrünün sonuna kadarhep bu kadar çok sevil ve sev. Çok mutlu ol, sağlıklı ol. Hayattan zevk al, sevdiklerin hep yanında olsun. Nice yıllara bir tanem.

5 Aralık 2013 Perşembe

Ayyyy bayılacağım artık!

Vallahi darlandım, billahi darlandım!!!
Bunları ilerde İdil zillisi okusunda bana neler çektirdiğini anlasın diye yazıyorum.
Aslında dün doğum günüydü. Geçtiğimiz haftasonu arkadaşları ile kutladı, bu haftasonu da aile kutlaması var ama o başka postun konusu olacak.
Bu post yine iç bayıcı önceden haber vereyim. Daralmak istemeyen hiiiiç okumasın.
Şimdi daha önce gittiğim kemoterapi merkezi benden her seferinde 15 günde bir kan tahlilleri için 90 tl, kemoterapiler için her hafta 125 tl alıyor ve ne makbuz ne fatura veriyordu. Bende psikiyatri randevusuna gittiğim birgün hadi birde bu hastaneyi sorayım dedim.
Kemoterapi bedava, bazı kanserle ilgili tahlillerde bedava demezler mi?
Bugüne kadar 7x125 + 6x90 tl'ye mi yanayım, ne yapayım bilemedim!
Neyse, zaten kanım düşük olduğu için bu hastanede de kan verildiği söylendi. Yanlız buranın doktorunun takibine girmeniz gerekir dendiğinden 200 tl verip kontrol olduk.
Pazartesi ablam meleğimle gittik. Herşey tamam, efendim port iğnesi yok! "İsterse ayaktan verelim " demişler. Tamam dedik. Geldiler, her 2 ayak baktılar, bağladılar, şap şap vurdular, 2 kez deldiler, olmadı. Bir alet varmış, kırmızı ışık veriyor, damar görünüyor. Tabii bende o görünen damardan da kan gelmiyor! "Gidin yarın gelin, biz port iğnesi siparişi veririz" dediler.
Akşamına İdil ağlamaya başladı. "Ben bu tedaviden bıktım! Ne zaman bitecek? Sen hastasın diye çok üzülüyorum! Ben eve geldiğimde bazen seni bulamıyorum. Ne zaman beni okuldan almaya geleceksin?" demez mi?
Ona "Bu hastalık sen daha doğmamışken bana geldi. Onu yendim. Bunu da yeneceğim. Sadece biraz uzun sürecek. 6 hafta daha, her hafta gideceğim. Ondan sonra 3 haftada 1 gideceğim. Okuldan yaz tatiline yakın seni alabilirim ancak" dedim. İçim üzülerek uykum kaçarak o geceyi tamamladık.
Salı günü öğlen bu sefer ablam meleğim İdil'i okuldan çıkışta alacağından abim geldi benle. Saat 13.00'te girdik, bir gün önceden her ihtimale karşı kendi port iğnemi gidip kendim aldığım halde saat 16.00'ya kadar kanın özel işlemleri için bekledik.
Neyse kemoterapi hemşiresi bir kerede portun iğnesini taktı. 16.30'da kan bağlandı, saat 21.15'te bitti. Tabii bende bittim. Birde "bu destek tedavisi olduğundan" mazeretiyle 240 tl para verdik.
İdil'i ablamdan alıp eve gelmemiz oldu 21.45! Bu arada ablam sorduğu, ben sorduğum halde "ödevim yok" diyen şahıs, arabada gelirken "aslında ödevim var ama ben unutmuşum" demez mi! Üstelik tam takım bir torba oyuncağı götürmeyi unutmamışken!
Eve girdik, "ben 3 soru yapmıştım" dedi, sonradan fark etti ki o 3 soruyu arkadaşından ödünç aldığı başka bir deftere yapmış! O halimle 10 matematik sorusu bulup ona çözümleri yaptırdım.
Yatmadan yine ağlama başladı. Yine aynı açıklamalar. Biraz uzun bir tedavi, 6 hafta sonra her hafta gitmeler bitecek vs vs vs. Benle yatmak istedi, beraber yatıp uyuduk. Yine vicdan yine üzüntü! Üstelik o hastane stresinin üstüne katmerlendi. Bundan daha beteri olmaz derken dünkü kemoterapiye gitmeden onu daha okula yollamadan ağlamalar başladı. O gitti, baba Potuk'u tuvalete götürdü, ben ağlamaya başladım. Çocuğa yaşattıklarıma bak!
Neyse hastaneye gittik, giderken port iğnesini yine her ihtimale karşı aldık. Tabii hastanede benim iğnem gelmediğinden kendi aldığım iğnemi taktılar, serum takıldı ama omuz gene şişmeye başladı. Çünkü iğne oturmamıştı. Hemen söyledim. Serumu kestiler. Semih gidip 5 tane daha port iğnesi aldı ki bu iğnelerin her biri 25 tl. O gelen 5 iğneyi de takamadılar. Her seferinde oturmadı. Tabii onu takarken omzunuzu deldiklerini söylemem lazım! Yani taktılar deyince öyle acısız, ağrısız değil! Zaten port küçük ve derinde olduğundan bulabilmek için de omzu kurcalayıp duruyorlar!
Ayaktan yapalım bari dedim. Ayaktan gene aynı işkence. 1 ayaktaki damarı kan verme günü patlattıklarından kaldı mı sana tek ayak. Gene önce elle, sonra kırmızı renk lambayla, gene 3 ayrı yer delinde, yok anam yok! Olmuyor!
Artık başladım ağlamaya! Ama öyle böyle değil, ordaki insanlardan falan hiççç utanmadan, burnumdan sümükler aka aka ağladım. Hemşireler üzüldü, sonra sakinleşmem için beni bıraktılar ama ne mümkün!
Semih gidip yine port iğnesi aldı. Hem sinirleniyor adam, hem üzülüyor.
Ben tuvalette alnımı soğuk cama dayayıp ağlıyorum, artık sıkıntıdan kıpkırmızıyım, burnum kanamaya başlıyor.
Hemşireler genel cerrah doçenti çağırıyorlar. Adam yanında birsürü öğrenci ile içeri giriyor, hadiii ben gene salya sümük ağlıyorum.
Semih kapıda adam eli kolu bağlı.
Tekrar yatırıyorlar yatağa, doçent "vallahi bende portu hissedemiyorum ama bir deneyelim şansımıza" diyor. Oturtuyor, 3 kez şırıngadan boş serum veriyor, ağrı olmuyor ve son!
En nihayet kemoterapi başlıyor. Bu arada tam 4 saat deliniyorum, sıkıştırılıyorum tabii.
Biten kemoterapiden sonra eve geliyorum ve ta tammm! İdil gene ağlıyor. Gene aynı açıklamalar, bu sefer saçlarımın çıkacağı tarihi de veriyorum, beraber berbere gideriz sözü veriyorum. Bu sefer yine ödev yapası geliyor.
O arada belki yarın sınav olacaklarmış, ya kötü not alırsaymış! Ya kötü not alınca öğretmeni ona kızarsaymış!
"Bundan sonra sınavlara alışman lazım. Çünkü ömrünün sonuna kadar sınav olacaksın. Her sınavda 3 şeye dikkat et. 1 -soruyu iyi oku, gerekirse 2 kez 3 kez oku. 2-cevabı dikkatli yaz. 3- tüm cevaplar bitince yazdıklarını kontrol et. Sen elinden gelenin en iyisini yap, kötü not alırsan da hiç önemli değil. Bir sonraki sınava gerekirse evde beraber çalışır, öyle girer, yüksek not alırsın. Hepimiz kötü not aldık, sonra daha çok çalışıp diğer sınavda başardık. Sende öyle yaparsın. Öğretmende sana kötü not aldın diye kızamaz. Kimsenin sana bu nedenle kızması mümkün değil. Olurda kızan olursa hemen bize söylüyorsun, biz gidip konuşuruz. Hem daha sınav olmamış, kötü geçmemiş, sen neden hemen kendi moralini bozuyorsun?" diye ve bunları 3 kez daha tekrar ederek konuşuyoruz.
Bu arada Derviş bana "Hayatımda senin kadar sabırlı bir insan daha görmedim! Kardeşim peygamber sabrı bile buna dayanmaz!" diyor. Ne yapacaksın ki sabretmeyip?
Sabah ne oluyor? "Beni aşağı sen indir" diyor, kapıcı dairesine iniyoruz, çocuklar ve Tuncay abi geliyor, bizimki gene ağlıyor. Bana sarılıyor. İçimden "al çocuğu okuldan, ağlatma daha fazla" niyeti geçse de ifadeyi sabit tutup "Bak bugün evdeyim. Seni bekleyeceğim. Hadi iyi dersler. Herkes seni bekliyor, hadi bakalım" diyorum. Pil bitti, vallahi bitti!!

26 Kasım 2013 Salı

Son durum

Hakikaten yazmak istemiyorum ama belki aynı yollardan geçenler, geçecek olanlar vardır. Onlara örnek olsun, ben ilerde hatırlayayım diye yazıyorum.
Cumartesi port için takan doktora gittik, portta bir problem yok, sağlık personelinde var. Tam 4 koca tüp dolusu kan çekildi omzumdan. Doktor bile şaştı. İyi ki kemoterapi ilaçları başlamadan personele inatla porttan iğneyi çıkarın, ayaktan yapın demişim! Eğer porttan kemoterapi ilaçlarını verselermiş o bölge ağır iltihaplı ve çok zor iyileşen yaralarla dolarmış! Aman diyeyim, eğer portta bir sorun varsa, bende ağrı ve şişlik oluştu, lütfen hemşirelere kemoterapiye diğer damarlardan devam edilmesini ısrarla ve ısrarla iletin! Şu an kolum mosmor, omzum ağrılı, dahası 10 gündür grip+ faranjit durumundayım. Bitirdiğim tuvalet kağıdı sayısı sonsuz, geceleri uykular kötü. Burun tıkalı, ağızdan nefes alınca boğaz kuruyor, öksürük yapıyor. Hadiii uyku sizlere ömür!
Yani epey sıkıntılı günlere devam....

21 Kasım 2013 Perşembe

Yazmak istemiyorum ama..

Hakikaten yazmak istemiyorum ama bunlar hep hatıra olarak kalacak. İlerde İdoş okuyacak, belki daha iyi anlayacak şu an yaşadıklarımızı.
Dünkü kemoterapide de gene portu kullanamadılar. Daha doğrusu kullandılar ilk partide ama ben kolum şişti dediğimde hemşireler inanmadı. Doktoru çağırdılar, doktor -benim doktorum değil, nöbetçi- bana ukala bir tavırla "fizyolojik olarak porttan oraya sızma olamaz" dedi. Bana "sizin kolunuz böyledir de siz fark etmemişsinizdir" diyorlar. Yahu insan kendi kolu nasıl bilmez mi?Şiş mi değil mi anlamaz mı?
Ben ısrarla kolum şişiyor, portu kullanmayın, ayaktan damar açın dedim. En nihayet dinlediler ve portun dış iğnesini söktüklerinde hiç abartmıyorum tam 15 dakika kullanılan ilaçlar deriden dışarı sızdı! Yani haklıydım! "İlk defa başımıza böyle birşey geldi" dediler. Tabii ki o ilklerin de nedense hep bana olması gerekir. Verilen ilaç bir daha, bu sefer ayaktan verildi. Toplam 6 saat ordaydık yine!!!
Koluma buz koydular, 2 saat durdu ve ben buzu bile hissetmedim. Kolumun şişi biraz indi. Şimdi cumartesi portu takan doktora gideceğim. İnşallah beni yeniden kesip biçmez...
Çok sıkıldım artık ya!

18 Kasım 2013 Pazartesi

Fındıkkıran balesi

Sağolsun Zerra'cım haber verdi. Kadıköy'de Süreyya Opera binasında Fındıkkıran'ın çocuklar için olan versiyonu varmış. 1 ay önceden biletleri internetten aldık. Bir gün önce bale dersinde öğretmenine heyecanla anlattık.

Pazar günü alelacele kahvaltıdan sonra koştura koştura baleye gittik. Erken gittiğimizden binayı biraz keşfettik. Benim gençliğimde sinema olarak hizmet verirdi ama o zamanda o işlemeler, atmosfere bayılırdık.













Bu tarz etkinliklerin böyle tıklım tıklım dolu olması çok hoşumuza gitti. Önden 3. sıradan seyretmek de ayrı keyif verdi. Klasik balesinden faklı olarak bir anlatıcı vardı ve daha kısaydı. Yalnız başroldeki balerin kıza bayıldık. Nasıl zarif ve nasıl alımlıydı. Tüm baletler ve balerinleri dakikalarca alkışladık..
İdoş bayıldı, ben zaten ağzım kulaklarımda. Birde İdoş "bir daha girelim ne olur!" demez mi?
Velhasıl biz çok keyif aldık. Size de şiddetle tavsiye ederiz.
Ayrıntılı bilgi, foto ve video için buyrun Devlet Opera ve Balesi web sayfasına
Tabii bu kadar heyecandan sonra geceyi ateşli ve yatarak geçirdiğimi belirteyim. Derviş bize gezme yasağı koydu:)D